Put Your Soul on Your Hand and Walk - Yüreğini Eline Al ve Yürü (2025) Film Eleştirisi
- Bahadır Koçak

- 12 Eki
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Eki

Acının Sömürüsü
Filmekimi’nin 2025 seçkisinde yer alan "Yüreğini Eline Al ve Yürü" adlı izleme ürünün künyesinde yönetmen olarak Sepideh Farsi ismini görüyoruz. Ancak bu bilgi yanıltıcı olabilir; zira karşımızda ne bir belgesel ne de klasik anlamda bir film var. Kocaman bir boşluk, yeni dönem izleme tüketicilğinin bir ürünü olarak ne sunsam bu konu ile gider duygusuzluğu.
Tüm çalışma, adını “yönetmen” olarak künyeye eklemiş olan Farsi’nin, Filistin’de yaşam mücadelesi veren Fatem ile yaptığı görüntülü telefon konuşmalarından ibaret. Bu konuşmalar, Farsi’nin aklına estiği anlarda kesiliyor; araya anlatıya hiçbir anlam katmayan haber görüntüleri eklenerek yapay bir dramatizasyon yaratılmaya çalışılıyor ve ardından hemen başka bir telefon konuşması gözlerimize ve kulaklarımıza sürülüyor.
Farsi bütün çalışması boyunca kullandığı kamerayı, daha doğrusu telefonu serbest bir şekilde elinde tutup gerçekleştirdiği telefon konuşmasını çekiyor. Daha iyi bir seyir deneyimi için bir kısım sahnede sabitlemek aklına bile gelmemiş olabilir.
Ayrıca öyle birkaç ara sahne var ki, filmden sonra bir söyleşi yapma fırsatımız olsa ve sorsak, yönetmenin bile onların neden orada olduğunu açıklayabileceğini sanmıyorum. Mesela elinde telefonla kedisine kapıyı açmaya gittiği sahneler gibi. Ne derin bir anlatı, ne bir anlam, sadece yapmak için...
Bu belgesel üzerine yazıyor olmamın tek nedeni, sinema salonunda bir noktada öfke ve rahatsızlıktan yerimde duramayarak kendimi dışarı çıkmak zorunda hissetmem. Çünkü karşımızda asla “belgesel” olarak adlandırılamayacak, yalnızca bir video kaydından ibaret bir yapım var. Bu kayıt, dünya üzerindeki bir sosyolojik gerçekliği temsil etme çabasından ziyade, onun sömürüsüne dönüşmüş durumda. Gerçeklikten öte kalan bir durum içerisine izleyiciyi hapsetmek ve Farsi'nin hislerine uzaktan bir bakış atmamız istenmiş gibi... Ben bu çalışmayı belgesel sinema düşüncesinin genişletilmiş bir biçimde istismar edilmesi olarak tanımlıyorum.
“Belgesel film gerçekliği olduğu gibi sunmalıdır” düşüncesi belgesel sinemanın belgeleme niteliğini yitirmemesi için ortaya konulan bir duruştur. Bu duruşun en önde gelen isimlerinden toplumsal gerçekçi bir belgesel sinamayı savunan ve İngiliz Belgesel Film Hareketinin kurucusu John Grierson bu durumdan şu şekilde bahseder:
“Documentary is the creative treatment of actuality.
(Belgesel, gerçekliğin yaratıcı bir şekilde ele alınmasıdır.)”

Bu bağlamda Yüreğini Eline Al ve Yürü, kurmaca ile kurgu arasındaki farkı bilinmemesini kendine fırsat edinen birinin acı üzerinden öne çıkma çabasından ibaret. “Gerçekliği göstermek” iddiasının altında ise düşüncesiz, özensiz bir yaklaşım ve insanların duygularını sömürme eğilimi yatıyor. Bu haliyle film, Filistinlilerin yaşadığı acıyı görünür kılmak yerine onu araçsallaştırıyor ve Farsi'nin hissettiklerinin bizim hissettiklerimizden daha değerli olması gerektiği bir durum ortaya çıkıyor.
Evet, sinema toplumsal bir sanat olabilir, ancak kimi yönetmenlerin toplumsallıkları ne yazık ki samimiyetten uzak olabiliyor.







Yorumlar