top of page

Yerli mi Yurtsuz mu: It Must Be Heaven

  • Yazarın fotoğrafı: Mete Yaran
    Mete Yaran
  • 7 Eki
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 6 gün önce

“Sömürgeci, yerli halkı yönetilmesi gereken bir ‘kategori’ olarak inşa eder; kendisini ise kalıcı, meşru ve yerleşik olarak.” - Mahmood Mamdani
ree

İnce düşüncelerle kurulan Arkaik Sinema için yazıya alacağım ilk film, 2019 yılında Elia Suleiman tarafından çekilen “It Must Be Heaven” filmi olacak. Bu filmi seçmemin gerekçesi ise, yaşadığımız dünya üzerinde gerçekleşen savaşların ve yıkımların seyircisi kalmamak ve bir kişiye dahi ulaşacak acı dolu bir nidayı duyurmak istememdir. Yazı boyu ilgileneceğimiz unsurlarsa, Elia’nın sanatsal ve büyülü bir dil kullanımıyla filmin üslubunu imgeler ve semboller içinde yaratması hakkında olacaktır. Sessiz ve örtük ifade zincirleri barındıran bu filmi izlemenizi gönülden tavsiye ederim.


Yukarıda yer verdiğim alıntının film boyunca gayesini koruyacağına dair bir inancım var. Sömürenin tanımı ancak böyle bir cümlede temellenebilirdi. Bolca değineceğimiz yerli/yerleşimci ikiliğinin üretimi hakkında gayet öz bir tanım sunmaktadır. Kimdir bu Mamdani dersek de; Afrika siyaseti, sömürgecilik sonrası devlet yapısı ve kimlik politikaları üzerine derinleşmiş bir akademisyendir. Alıntıyı aldığım “Define and Rule” adlı kitabında sömürge metodolojilerinin etnik kategoriler yaratarak iktidar kurmasını anlatmaktadır. Eziyet ve zulmün hüküm sürdüğü Filistin cephesinde, filmi her izleyenin kendisine ve yaşamına dair paylar çıkaracağını umuyorum.



ree


Yerleşimci


Başrolünü yönetmenin kendisi üstlendiği bu filmde karşımızdaki ana karakter, gözlemci ve deneyim iştahlısı bir kişidir. Filmin açılışı, Nasıra civarında bir Ortodoks kilisesinde ayin yapacak bir grup insanın ikonalar ve haçlar eşliğinde yürüdüğünü görmemizle başlar. Gerçekleşen ayinin patikası bir kapıdan geçmektedir; ancak kapı ne kadar çalınsa da ardındakiler açmak istemez. Grubun piskoposu, başındaki kamilavkionu çıkarır ve şiddet yoluyla kapıyı açar. Bu sahne bize Filistin’in çok kültürlü yapısını ve halkın şiddeti normalleştirdiğini göstermektedir.


Göründüğünce sakin ve yavaş bir halde hayatını süren Elia’nın, balkonuna çıktığında komşusunu görmesiyle öykümüz başlar. Komşusu, bahçelerinde yeşermiş bir limon ağacından limon toplamaktadır. Fakat bahsettiğimiz komşu, pek de yaşamın irfanı gereği oluşmuş bir şahıs değildir. Yahudi kökenli babasının kıvrak oğludur bir bakımdan. Kıvrak oğlan Elia’ya hırsız olmadığını; normalde kapıyı çalıp girdiğini, fakat kapıyı kimse açmadığı gerekçesiyle kendinde bir hak gördüğünü iddia eder. Öykünün devamında, bu alınmayan hakkın aslında bir sahiplenişe doğru yol aldığını görürüz. Ertesi sabah kıvrak oğlan tekrardan bahçededir; ancak bu kez elinde bahçıvan makası vardır, ağacı budar. Beklemesi gerektiğini, ilerleyen yıllardaysa ağacında iri iri limonlar göreceğini söyler. Komşu ağacı sahiplenmiş, Elia’nın kişisel mülkiyetini haksızca düzen sistematiği haline getirmiştir, Elia’nın bahçesine kadar karışan bu komşu, ona bu topraklardan uzaklaşması gerektiğini hatırlatmış olur. Yolculuk başlar..


“Aks-dışı sinema, sürgün göçmen veya diasporik yönetmenlerin filmlerinde görülen biçimsel kırılmalara, kişisel otobiyografik izlere ve coğrafi merkezsizlik hissine dayanır.” - Hamid Naficy

ree

Çürümüş fakat yok olmamış coğrafyalarda cenneti bulmak için ne yapmalıdır? Tek çözüm, yabancılığın kollarına atılmakta mıdır? Keskin bakışlar, soğuk sokaklar aydınlığı bulmaya engel midir; ya da tekinsiz olmayan caddelerde turlayan modern insanlar görmek midir ait olmak?


Tüm bu düşüncelerin izinde, aidiyeti yabancılığın kollarında bulmayı tercih eder Elia. Paris’ten New York’a uzanan yolculuğunda film, en başından klasik dramatik yapıdan sapar; coğrafi aidiyetin yok oluşuysa tüm sahneleri sarıp sarmalar. Merkezsiz biçim film boyu kendini sergiler. Yönetmenin bir beden olarak sahnede bulunması, diyalog azlığı ve sessiz anlatı yapısı Accented Sinema’ya uygun bir örnek olsa gerek. Aksanlı sinema yalnızca dilsel bir çeşitlilik değil, kültürel, anlatısal ve mekânsal bir farklılığı da simgeler. Bu yapıyı biyografik, metinsel ve üretimsel (industrial) aksandan ayırt edebiliriz.


“Sürgün, bir aidiyet kaybıdır. Sürgündeki kişi her yere ait olabilir ama hiçbir yere tam olarak ait değildir.” - Edward W. Said

Elia’yı Paris’te, köşebaşı bir kafede görürüz; şarabını almış, arkada çalan I Put a Spell On You şarkısına zihniyle eşlik etmektedir. Paris’in estetik canlılığı gözünü alıyordur. Ancak o, çevresinden geçen kabalığın görünmez karakteridir. Elia’nın bedeni daimi bir “fazlalık” gibi durur. Ait değildir… Avrupa, insanını önemseyen, değer veren ve yaşatan bir sisteme sahiptir. Elia, bu durumun hoşnutluğu karşısında aman aman bir tepki göstermez; Nasıra’yı düşünüyordur.


Bir gün kaldığı otel odasına ufak bir serçe gelir; onu okşar, sevgi gösterir ve karnını doyurur. Ancak ilerleyen günlerde ufak serçe onun çalışmasını bozar ve dikkatini dağıtmaktan vazgeçmez. Kendisini rahatsız eden kuşu kararlı bir şekilde dışarı bırakıp veda eder. Çünkü Elia, nefes alan kimselere güvenmemesi gerektiğini memleketindeki komşusundan öğrenmiştir. Sessiz kalmak, yalnızca gözlemlemek; bu yıkımın direnişine karşı bir ihanettir. Olaydan sonra Paris, Elia için Filistin olmaya başlar. Çevresinde tanklar ve sivillerin silahlanışı gibi gerçek dışı görüntüler gözlemler. Gitgide yuvasından kopmaya başlar- ya da tam tersi, yakınlaşmaya…


ree


Ulusların Metalaştırılması ve Kapanış


Başrolün Filistinli kimliği, Batı dünyasında egzotik bir marka ya da amblem olarak görülmektedir. Elia, yönetmenliğini yapacağı filmine uygun bir yapımcı aramaktadır. Piyasadaki yetkili kişilerse ondan ve filminden, patlama yapacak bir skandal ya da maddi ferahlık sağlayacak bir kolaylık beklemektedir. Kimsenin aklı ve vicdanı gerçekleşen soykırımda değildir; mühim olan dönmesi gereken çarklarıdır.

Film genelinde, Arap diasporasının konformist şakşakcılığına karşı yönelik yergisinden tutun, yabancı halkların Filistin insanını mistikleştirme (mystify) ve kurbanlaştırma (victimize) çabalarına kadar uzanan inanılmaz derecede ironik eleştiriler vardır. Daha nice önemli konuları işleyen bu harika filmde, üstünkörü ifadeler kullandıysam sizlerden af dilerim. Film yorumunun uzun olmaması için olabildiğince kısa ve öz anlatmaya çalıştım. Bu süreçte değindiğim yapı taşları ve kavramları umarım yerli bir dille anlatabilmişimdir. Sinema ve sanatla kalın, tekrardan görüşmek dileğiyle..



 
 
 

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page