top of page

Frankenstein: Del Toro’nun Yılardır Beklediği Buluşma

  • Yazarın fotoğrafı: Özgür Kalender
    Özgür Kalender
  • 6 gün önce
  • 3 dakikada okunur
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Guillermo del Toro’nun Frankenstein uyarlaması, yönetmenin yıllardır içini doldurarak büyüttüğü bir hayalin ete kemiğe bürünmüş hali gibi duruyor. Bu film yalnızca Mary Shelley’nin romanının olay örgüsüne sadık kalmakla yetinmiyor, aynı zamanda del Toro’nun sinema boyunca kurduğu kişisel dünyayı metnin en ince liflerine işliyor. Yönetmenin Frankenstein ile ilişkisi öyle rastlantısal bir ilgi değil; resmi yapım notlarında söylediği gibi “Bazı kitaplar ve hikayeler DNA’na karışır. Benim için en yakın iki şey Pinocchio ve Frankenstein. Bu filmi bir kameram bile yokken, yönetmenliğin ne olduğunu bilmezken bile yapmak istiyordum.” Bu cümle, filmin neden bu kadar kişisel hissettirdiğini açıklayan en güçlü referanslardan biri.


Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Netflix yapımı olması ilk bakışta platform estetiğiyle çelişiyormuş gibi görünse de film, dijital üretimin steril yüzeyine direniyor. Del Toro’nun el işçiliğine dayalı görsel yaklaşımı burada da baskın; mekanlar yalnızca fon olarak değil, karakterlerin ruhsal ve tarihsel yükünü taşıyan alanlar gibi işliyor. Görüntü yönetmenliğindeki ışık tercihleri bu nedenle belirleyici bir nokta haline geliyor. Soğuk laboratuvarların metalik mavisi, Victor’un tanrısallaşma arzusunun buz gibi doğasını yansıtırken, yaratığın kendini keşfettiği daha insani sahnelerde sıcak altın tonlar beliriyor. Del Toro’nun yıllardır tutkuyla kullandığı kontrast renkler, burada da hayat ve ölüm arasında salınan bir görsel nabız gibi çalışıyor. Bu renk mantığı filmin tonunu belirliyor: ölümün soğukluğuna karşı yaşamın kırılgan sıcaklığı.


Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Beden ve gore kullanımı da bu renk dünyasının içinde anlam kazanıyor. Del Toro, klasik korku sinemasının iğrendirici yanına yaslanmak yerine bedenin kırılganlığını görünür kılıyor. Reanimasyon sahnesi bir şok efekti değil, neredeyse bir doğum ritüeli gibi çekiliyor. Yaratığın yaraları ve etli dokusu, izleyiciyi rahatsız etmekten çok empatiye davet ediyor. Bu noktada Mary Shelley’nin romanındaki temel duygusal gerilim yeniden üretiliyor: yaratığın dünyaya gelişindeki masumiyet ile toplumun ona biçtiği korkunç kimlik arasındaki fark. Romanın ünlü satırlarından “I ought to be thy Adam, but I am rather the fallen angel” cümlesinin taşıdığı varoluş acısı, filmde de bedenin görünürlüğüyle somut bir hale geliyor.


Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Oyuncu seçimleri bu duygusal yoğunluğun taşınmasında kritik rol oynuyor. Jacob Elordi’nin yaratığı yalnızca makyajla değil, beden diliyle taşıması filmin kalbini oluşturuyor. Elordi’nin hareketlerinde devasa bir bedenin şaşkın kırılganlığı var; konuşmayı öğrenirken dudaklarının titremesi, bir çocuk gibi dünyayı koklaması ve Victor’a yöneldiği anlarda hayal kırıklığını bile fiziksel bir sarsıntı gibi göstermesi, Shelley’nin yaratığının o beklenmedik zarafetini anımsatıyor. Bu yüzden filmdeki en çarpıcı anlardan biri, yaratığın ilk kez “Victor” demesi oluyor. Bu replik yalnızca bir isim çağrısı değil, hem bağlılık hem öfke hem de varoluş talebinin tek kelimelik bir dışavurumu gibi çalışıyor.


Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Oscar Isaac’in Victor yorumu da aynı ölçüde zengin. Del Toro’nun filminde Victor, romantik dönemin bilime tapınan bireysel dehasından çok modern dünyanın hırs ve suçluluk arasında sıkışmış erkek figürüne dönüşüyor. Isaac’in yüzünde hem ustalığın verdiği kibir hem de yaratığının gözlerine bakınca kırılan bir adamın çaresizliği okunuyor. Victor’un yaratıcılığı bilimsel bir başarı değil, kişisel bir kusur gibi duruyor. Film bu ilişkiyi öyle bir noktada kuruyor ki, yaratığın öfkesi bile vicdandan daha net bir etik pozisyona sahipmiş gibi görünmeye başlıyor.


Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Mia Goth’un hem Elizabeth’i hem de Claire’i canlandırması ise filme gotik melodramın ince bir sesini ekliyor. Del Toro’nun sinemasında kadın karakterlerin genellikle bir tür ayna işlevi vardır; burada da Elizabeth’in kırılganlığı ile Claire’in sertliği, Victor’un iç çatışmasının dış dünyaya yansıyan iki yüzü gibi çalışıyor. Goth’un performansı iki farklı kadın karakterin aynı adamın hırsı karşısında nasıl farklı biçimlerde yok olduğunu gösteriyor.


Shelley’nin metniyle kurulan bağlar film boyunca belirgin. Del Toro, romanın çerçeve anlatısına tamamen sadık kalmasa bile duygusal mantığını koruyor. Ancak Shelley’nin özellikle “insan olmanın sınırları nerededir” sorusuna verdiği felsefi ağırlığı kendi kültürel birikimiyle genişletiyor. Savaşın gölgesi, bedenin ticarileşmesi ve cesetlerin birer bilimsel malzemeye dönüşmesi, romanın yazıldığı dönemdeki tartışmaların tarihsel yankısını daha görünür kılıyor. Del Toro bu temaları çağdaş kaygılara taşımıyor, aksine Shelley’nin dönemiyle uyumlu bir atmosfer içinde, insan bedeninin her zaman hem politik hem de etik bir mücadele alanı olduğunu hatırlatıyor. Bu nedenle film, romanın 1818’de ortaya koyduğu uyarının dönemsel bir tespit değil, insanlık tarihine yayılan bir kırılganlık olarak okunmasını sağlıyor.


Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)
Frankenstein, Guillermo del Toro (2025)

Renk paletindeki dikkat, oyuncu performanslarının inceliği, Shelley’nin felsefi sorularının genişletilmesi ve del Toro’nun yıllardır taşıdığı yaratık mitine duyduğu sevgi birleştiğinde ortaya hem klasik hem de çağdaş bir Frankenstein çıkıyor. Film, bir yaratığın doğuşundan çok bir ilişkinin çöküşünü anlatan bir tragedya gibi işliyor. Del Toro, her sahnesinde bir canavar yaratmıyor aslında, insanın ne kadar çabuk canavara dönüşebildiğini hatırlatan bir ayna kuruyor. Bu nedenle filmin finalinde duyulan acı yalnızca yaratığın acısı değil, insanlığın kendi yarattığı gölgelerle yüzleşmesinin bıraktığı bir iz olarak kalıyor.


Teşekkürler.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page