top of page

Alpha: Damgalanmak, Korku ve Bırakabilme Mücadelesi

  • Yazarın fotoğrafı: Doğa Ecemiş
    Doğa Ecemiş
  • 4 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Junior, Raw, Titane gibi filmleriyle tanıdığımız Fransız yönetmen Julia Ducournau’nun son filmi Alpha, beklediğimden çok daha fazla düşündüren bir yapım oldu. Yönetmeni Titane filmiyle tanımış biri olarak, Alpha beni tahmin etmediğim bir açıdan etkiledi. Ducournau, sert ve izleyeni rahatsız eden film dilinin içine insani duyguları ustalıkla yerleştirmeyi her zamanki gibi başarıyor. Alpha’da, aile üyeleri arasındaki derin bağ, yönetmenin imzası hâline gelen body horror öğelerinin fazlasıyla önüne geçmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor. Titane filminde akıllarda kalan karakterin kendi kendine kırdığı burnu ve insanların kafasına sapladığı çubuk olurken, Alpha filminde ise hayattan vazgeçmiş kardeş ve onu hayatta tutmayı kendine görev edinmiş ablası oluyor.


Alpha, Julia Ducournau (2025)
Alpha, Julia Ducournau (2025)

Büyüme, bağımlılık, salgın ve mücadele gibi temalar barındıran film: Bir anne ile on üç yaşındaki kızının, geçmişin hayaleti ve şimdinin sorunlarıyla yüzleştiği bir kesit sunuyor. Büyümenin beraberinde getirdiği karmaşanın en yoğun olduğu yaşlardaki Alpha, sevgisini çoğu zaman aşırıya kaçan korumacılıkla gösteren annesiyle birlikte ölümcül bir salgın döneminde yaşıyor. Dünya tarihinin bir parçası olan salgınlar, filmlerde de pek çok farklı biçimde karşımıza çıktı. Ancak yakın zamanda yaşadığımız pandeminin, bu tür filmlere bakışımızı etkilediğini düşünüyorum. Hayatımıza sert sınırlar koymak zorunda kalmak, sevdiklerimizin sağlığı için sürekli endişelenmek… Bunların hepsi tanıdık duygular. Alpha’nın asi ve bağımsız kişiliğini aldığı annesi ise hem doktor olması hem de salgının etkilerini yakından görmesi nedeniyle kızına fazlasıyla korumacı yaklaşıyor. Fakat başına buyruk Alpha’nın bir partide steril olmadığı kesin bir iğneyle dövme yaptırması, geçmişin kapısını aralıyor ve anne-kızın evine bir misafir konuk oluyor. Böylece annenin aşırı korumacı tavrının hastanede gördüklerinden çok daha derin bir sebebi olduğu yavaş yavaş anlaşılıyor.


Damgalanmak ve Dışlanmak

Devam ederken bir noktaya değinmek gerekir. Alpha’nın annesi de annesinin film boyunca anılarla canlanan kardeşi Amin de Berberi kökenli. Başka bir kültürün içine doğmuş olmanın getirdiği “öteki”lik hissine sahipler.


Bu durum, Alpha’nın annesini korumacı, mücadeleci ve sert mizaçlı birine dönüştürürken; daha duygusal olan kardeşi Amin’i hassaslaştırmış. Hem ailesi hem de toplum tarafından anlaşılmadığını hisseden Amin, ait olacağı başka ortamlar ararken bir bağımlıya dönüşmüş. Hiçbir şey hissetmemek ya da belki bir şeyler hissedebilmek için vücuduna ardı ardına enjektörler saplayan Amin, sonunda dünyayı kasıp kavuran salgına yakalandığında ise görüyoruz ki aslında hiçbir zaman hasta olmaktan ve ölümden kaçmıyormuş.


1980'lerde AIDS salgını esnasında gerçekleşen bir protesto
1980'lerde AIDS salgını esnasında gerçekleşen bir protesto

Filmdeki salgın, Ducournau’nun de belirttiği gibi, AIDS’in en yaygın olduğu 80’li ve 90’lı yıllarda toplumda yarattığı travmaları aktarmak için bir araç hâline geliyor. Ölümcül salgınlarda hastalık şüphesi taşıyan kişilere nasıl yaklaşıldığını hepimiz yakın zamanda deneyimledik; ancak geçirdiğimiz pandeminin aksine, AIDS vakalarının arttığı dönemde homoseksüeller ve uyuşturucu kullanıcıları hedef hâline getirilmiş; hastalığı “hak ettikleri” yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Damgalanmak korkusuyla kişiler hastalığı gizlemiş, tedavi olmak istememiş ve bu da ölümleri artırmıştır. Aynı zamanda art arda sevdiklerini kaybeden, toplum tarafından dışlanan bu kesimlerin yaşadığı travma kolektif hafızaya kazınmıştır.


Alpha, Julia Ducournau (2025)
Alpha, Julia Ducournau (2025)

Ducournau, Alpha’nın geçirdiği panik atağı gayet gerçekçi bir şekilde sunuyor ki seyirci olarak istemeden de olsa Alpha ile empati kuruyoruz. Alpha; iyileşmeyen dövmesi, ondan vebalıymış gibi kaçan okul arkadaşları ve annesinin öfke patlamalarıyla kapana kısılmış hissederken biz de kendimizi yakın tarihten tanıdık duyguların ve hislerin içinde buluyoruz.


Yönetmenin güncel müzik kullanımı da diğer öğelerle birleşerek empatiyi güçlendiriyor. Kullandığı şarkılarla Ducournau, izleyicinin zihninde bazı kişisel anıları tetikliyor ve karakterlerle daha derin bir bağ kurmasını sağlıyor. Ayrıca şarkı sözlerinin, karakterlerin iç dünyasına ışık tutmasını önemsediğini söylüyor.


“Bazen çok fazla sevgi insanları delirtir.”

Ablasının, Amin’i ölümünden sonra bile bırakamaması, onu kurtaramadığı için duyduğu suçluluk hayatlarına o kadar işlemiştir ki Alpha da farkında olmadan bu acıyla büyümüştür. Evlerine misafir olan, geçmişten gelen amcanın hayaleti ise iki karakterin hayatında büyük etkiler yaratmıştır.


Korku, şüphe ve sevdikleri için duydukları sürekli endişe, hayatlarını ele geçirmiş durumdadır. Alpha’nın hasta olmadığına inanmakta zorlanan anne, test sonuçlarına güvenmeyip tekrar tekrar test yaptırır ve olumsuz sonuç ihtimaline karşı onunla kanını karıştırır. Çünkü onun için değişmez bir gerçek vardır: “Eğer sana bir şey olursa, bana da olur.”


Amin, Alpha’yı geçirdiği panik ataktan çıkarıp elinden tutarak geceye götürür. Salgın yüzünden temasın, neşenin yani insani duyguların azaldığı bir dünyada büyümüş olan Alpha, o gece dünyanın başka bir yüzünü görür: Hastalıklı bedenleriyle barışık olan, temastan korkmayan, durumu kabullenmiş ve hayatını buna göre kısıtlamayı reddeden insanlar.


Alpha, Julia Ducournau (2025)
Alpha, Julia Ducournau (2025)

Alpha ve Amin aslında, küçükken birlikte geçirdikleri bir gün dışında birbirlerine yabancılardır. Annenin aşırı korumacı sevgisi ve dünyanın acımasızlığına karşı birbirlerine sığınmaları, aralarındaki bağı güçlendirir. Amin’in kendine zarar vermesinin ardındaki duyguları Alpha anlayabilir hâle gelir. Kardeşini sonunda serbest bırakabilmesi için annesine bu duyguları hissettirmek ve Amin gittikten sonra onun yanında olmak da Alpha’nın bu hikâyedeki görevi hâline gelir.


Aslında Amin’in hem yaşarken hem de öldükten sonra istediği tek şey vardır: Onu uyandırmamaları, uyumasına izin vermeleri.


Çünkü bazen ne kadar sevseniz de, kurtarılmayı istemeyen birini kurtaramazsınız.


Bütün çabalama, çoktan yitirilmiş olanı geri getirmeye çalışma sona erdiğinde; geçmiş toz olup havaya karıştığında, içimizde kabullenmenin bıraktığı ağır boşluk belirir. Bu noktada geride kalanlar, gitmek isteyeni zorla tutamayacaklarını anlayıp ruhunu serbest bırakır.


Alpha, Julia Ducournau (2025)
Alpha, Julia Ducournau (2025)

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page