Shane (1953): Yeni Bir Hayata Adım Atmanın İmkansızlığı
- Bahadır Koçak

- 28 Kas
- 5 dakikada okunur

Western serimizde ilk ele alacağımız film, 1953 yapımı olan ve yönetmenliğini George Stevens’ın yaptığı “Shane” filmi olacak. Hem anlatısal yapısı hem de karakter inşasıyla Shane, western türü üzerinde bir dönüm noktası niteliğinde. Türün klişeleşmiş adaleti sağlayan kahraman kovboy temsilini puslu bir zemine çekip daha gerçekçi ve psikolojik derinliği olan bir karakter olması ile kendisinden sonra gelecek birçok filmi de etkilemiştir. Bu, revizyonist westerne giden yolu açmıştır.
Sonsuz Döngüde Bir Kovboy: Shane ve Sisifos Söylemi
Shane, bir adaleti sağlayan kovboy anlatısı olmaktan ziyade, sonsuz döngüsünde sıkışmış bir Sisifos söylemine daha yakın bir anlatıdır. Geçmişini arkada bırakıp yeni bir hayat kurmak isteyen birisi ile karşı karşıyayızdır.

Hisleri ve duyguları hakkında izleyiciye çok az done veren bir karakter olan Shane, nereye ve neden olduğunu bilmediğimiz bir yolculuk esnasında civardaki çiftliklerden birinden geçebilmek için izin ister. Bu çiftlik bizim için hikayenin başladığı yerdir. Ev sahipleri ona içmesi için su verirler ve Shane karakteri hakkında ilk doneleri bu sahnelerde ediniriz. İlk önce kendisine tüfek doğrultan çiftliğin küçük oğlu Joey ile tanışırlar.
Joey’e şunu söyler: ”Etrafında olup bitenleri izleyen kişileri severim.”
Bu karakterimizin de böyle bir karakter olduğu, etrafında olan bitene dikkat eden, gözü pek, geçmişinin de pek temiz olmadığının ilk sinyalleridir. Daha sonrasında çiftlik sahibi Joe ve onun eşi ile tanışır. Pek de uzun olmayan diyalogları sonrasında filmin ilerleyen süreçlerinde çatışmayı yaratacak olan Ryker’ların çiftliğe doğru yaklaştığını görürüz. Ryker, batıya yerleşen küçük çiftçilerin ellerinden topraklarını almaya çalışan bir toprak baronudur.
Homestead Act ve Western Klişeleri
Burada Amerikan tarihine doğru kısa bir yolculuk yapıp bir konuyu ele almak gerekir. Western türüne aşina bir kişi değilseniz bu tarihsel gerçeklik çoğu western filminin özünde yatan çatışmayı ve politik tutumu anlamanızı sağlar. Homestead Act olarak geçen bu yasa, 1862 yılında Abraham Lincoln tarafından imzalandı. Bu yasaya göre belirli bir yaşın üstünde olan kişilere, Amerika’nın batısında yer alan kamuya ait arazilere toprağı işlemek, ev yapmak ve orada yaşamak şartıyla yerleşmelerine izin veriyordu. Bu yasanın temel amacı Amerika’nın batıya doğru genişlemesini ve o coğrafyanın kalkınmasını sağlamaktı.

Bunun western türü ile alakasına gelecek olursak: Bu yasa, Amerika’da Vahşi Batı olarak adlandırdığımız ve western türüne zemin hazırlayan batı kavramının oluşmasını sağlamıştır. İnsanlar bu yasa dahilinde kendisine ait olduğunu iddia ettiği arazileri “doğudan” göçen göçebelere kaptırdıklarını iddia ederler. Western türünde sıkça gördüğümüz toprak mücadeleleri, kasaba ve çiftlik gerilimleri, göçebe kovboylar, tren yolu hikâyeleri ve şiddet temelli adalet düzeni bu tarihsel arka plan üzerine inşa edilmiştir.
Batıya olan ilerleme ve keşif süreci tamamlandığında ise bu yasanın ortaya çıkardığı eşitsizlikle birlikte western türü de değişmiş. Bu sefer karakterler ve hikayeler evrime uğramıştır. Yüzeysel bir iyi kötü çatışması olan western miti daha politik, psikolojik, etik sorgulamalara götüren bir mite dönüşmüştür. 1939 yapımı John Ford’un Stagecoach filmi bunun ilk örneklerindendir.

Yeni Bir Hayatı Kurma Çabası
Filmimize geri dönecek olursak. Joe, Shane’i Ryker’ın dostu olduğunu düşündüğü için çiftliğinden kovar. Shane tekrar yola çıkmak için hazırlanırken, Ryker’ın Joe ve ailesine yaptığı zorbalığa tanık olur. Kendisine kim olduğunu sorduklarında ise Joe ve ailesinin arkadaşı olarak tanıtır. Bu olay sonrasında Joe ve ailesi, Shane’i o gece misafir olarak ağırlamaya ikna ederler.
Bu misafirlik esnasında samimi bir ortam görürüz. Shane aileye yerine getirilmesi gereken işlerde yardımcı olur, Joey ile ilgilenir, hep beraber yemek yerler. Bütün bunlardan sonra Joe, Shane’i Ryker’lara karşı kendisini savunması ve çiftlik işlerinde yardım etmesi için onlarla kalmaya ikna etmeye çalışır. Başarılı olur da.
Sonrasında Shane’i neredeyse ailenin bir üyesi olarak görmeye başlarız. Yeni bir hayata adapte olmakta çok hevesli bir karakter olarak kendisini sunar. Joe’nun yıllarca araziden kaldırmaya uğraştığı bir ağaç kütüğünü beraber kaldırırlar. Tüm bunlar gerçekleşirken Joey’in hayranlığını ve Joe’nun eşi olan Marian’ın saygınlığını kazanır. Bütün aile onu benimser.

Sonrasında Shane yeni bir hayata başlamanın heyecanıyla üzerindeki etiketlerden arınmak adına kasabaya uğrar, kendisine çiftçilik yapabilmek için yeni kıyafetler alır ve bir gazoz sipariş eder. Bu sırada Ryker’ın destekçileri tarafından sözlü tacize uğrar. Kendisine denilenlere kulaklarını tıkarken, izleyici olarak içten içe onlara karşılık verebileceğini bilir ve bunu isteriz. Ama Shane ne bize ne de kendisini taciz edenlere istediğini vermez. Bütün bunlar yeni bir hayata ne kadar başlamak istediğinin göstergesidir.

Film ilerleyen sahnelerde Shane’in içsel çatışmasını ve toprak çatışmasını bize anlatmaya devam eder. Burada sorulması gereken önemli soru şudur: Bir insan bütün geçmişini, kendisine yapıştırılan etiketleri bir kenara bırakıp yeni bir hayata başlayabilir mi? Kendisine yeni bir varoluş şekli bulabilir mi?
Gösterdiği çaba, onun yeni bir hayatı hak ettiğini kanıtlar niteliktedir. Oldukça yardımsever bir şekilde insanlara yaklaşır. Kasaba halkından birisi olmak için çabalamaktadır ama bu çaba sonucunda istediğini hiçbir zaman tam olarak elde edemez. Kasabadaki çiftçilerin Ryker’e karşı neler yapılabileceğini konuştukları toplantıda kendisini oraya ait hissetmez ve toplantıya katılmayı tercih etmez. Bütün diyaloglarda onu uzaktan seyrederken denk geliriz.
Marian ve Shane: İmkânsız Bir Yakınlık
Bir başka ele almamız gereken şey ise Shane ile Joey arasındaki ilişki. Küçük Joey, Shane’e geldiği andan itibaren büyük bir hayranlıkla yaklaşmaktadır. Onlarla birlikte geçirdiği süreç boyunca Shane’e olan hayranlığı gittikçe artar ve Shane, babasından bile fazla hayran olduğu birisine dönüşür. Shane’de hayran olduğu şey ise onun gölge kişiliği, gizli geçmişinin getirisi olan gizem ve asla silah kullanırken görmese bile iyi kullandığını hissetmesidir. İlerleyen sahnelerde Shane’den sürekli ona silah kullanmayı öğretmesini ister ama bu Shane’in kaçtığı geçmişine geri dönmesi demektir.
Bir şeye daha değinmek gerekir ki filmde sürekli Marian’ın ve Shane’in birbirlerinden hoşlandıklarını düşündürten bakışmalar gerçekleşir. Hatta bir şenlik esnasında Marian ve Shane dans ederler ve Joe da onların arasındaki bu üstü kapalı gerilimi anlamış gibidir.

Shane için kırılma anı, Joey’in ısrarlarına dayanamayıp ona silah kullanmayı öğrettiği sahne ile başlar. Bütün film boyunca ilk kez bu sahnede silah patlar. Patlayan silah sesi, Shane’in ensesindeki geçmişin yankısıdır adeta. Joey’in hayranlığı daha da artarken annesi Marian bütün bu olan biteni izlemektedir. Bu sahne, ikili arasındaki üstü kapalı ilişkiyi de bitiren bir sahne gibidir.
Marian, Joey’i uzaklaştırdıktan sonra aralarında şöyle bir diyalog geçer: -Shane +Merhaba, bayan Starrett. Joey’e ateş etmesini öğretiyordum. -Benim oğlumun hayatında silahlar olmayacak. +Silah bir alettir, ötekilerden ne iyi ne de kötü, baltadan kürekten veya başka bir şeyden. Silah onu kullanan adam kadar iyi veya kötüdür. Bunu unutma. -Bu ovada tek bir silah bile olmasaydı çok daha iyi olurduk. Seninki de dahil.
Haunted Man: Shane ve Film Noir Gölgeleri
Shane içinde bulunan puslu karanlığı istese de ortadan kaldıramaz o hep içinde yaşayacak bir şeydir. Bu yönüyle bu film western filmleri açısından önemli bir yer teşkil eder. Tıpkı Amerika’daki büyük krizin etkilerini bize sürekli hissettiren Film Noir türünde olduğu gibi Shane’de bir “Haunted Man” dir. Buna da şaşırmamak gerekir. Çünkü Shane, Film Noir türününde son yıllarına denk düşen 1950’lerde çekilmiş bir filmdir.

Kaçınılmaz Son: Shane’in Vedası
Her sahneden sonra Shane’in uzak durmak için çabaladığı geçmişinin sürekli ona fısıldadığını ve onu çağırdığını hissederiz. İlerleyen sahnelerde Ryker’ın kiraladığı silah Jack Wilson karakterinin bir gün kasabada masum bir köylüyü öldürmesinden sonra Joe, kendini öldürtmek pahasına da olsa Wilson ile hesaplaşmak için kasabaya doğru yola çıkar. Joe ölse bile arkasında eşine ve çocuğuna sahip çıkacak birisi olduğunun düşüncesiyle bunu yapmaya cesaret edebilir.
Shane, buna izin vermez ve sınavını verdiği şeyin onun için asla gerçekleşmeyeceğinin farkındalığıyla Joe’yu bayıltıp kasabaya kendisi gider. Kasabada herkes susar ve silahlar konuşur. Shane, Ryker ve ekibini öldürerek bütün bir kasabayı kurtarmıştır fakat bununla birlikte kendisi için yeni bir hayat ihtimali de ortadan kalkmıştır. Bütün bu çatışma esnasında Küçük Joey, olan biteni izlemiştir. Bu veda vaktinin geldiğini hissettirir ve sonrasında aralarında şöyle bir diyalog geçer:
-Geri dönsen iyi olur +Arkana binebilir miyim? -Hayır üzgünüm Joey +Lütfen! Neden? -Benim gitmem gerekiyor. -Neden Shane? +Bir insan olması gereken kişi olmalı Joey. Kalıbı bozamazsın. Denedim ama işe yaramadı. -Seni istiyoruz, Shane. +Joey, öldürmekle birlikte bir yaşam mümkün değil. Bir tanesinden geri dönemezsin. Haklı veya haksız geri dönemezsin. Şimdi eve git ve annene her şeyin yolunda olduğunu ve ovada artık silahların olmayacağını söyle.
Atını hazırlar ve yersiz yurtsuz birisi olarak yola koyulur. Uçsuz bucaksız bir düzlükte, atının dizginlerini karlı dağlara doğru yönelttiği sırada, arkasından en büyük hayranı Joey’in çığlıkları yankılanır.
-Shane, Shaaneee!

Bu sahne aslında hikayeyi anlatan kişinin bize Joey olduğunu gösterir. Bu yönüyle Shane aslında geçmişinden kurtulamayan birisinin Joey’e nasıl birisi olmaması gerektiğini anlatır. Bu bir çocuğun büyüme hikayesinin ta kendisidir.





Yorumlar